dc.description |
Yüzyılların oluşumları büyük olaylarla başlar. Her asırdaki kırılmalar birbirini etkiler. Oluşumlar yeni güçleri yeni ülkeleri dünya sahnesine taşır. Mekanlar aynı olmasına rağmen ülkeler kişiler her asırda farklılaşır. Yeni yapılanmaları Coğrafyaya tarihe derin izler bırakan veya yönlendirme özellikleri olan milletler bir sonraki yüzyılı kurma da daha şanslı olurlar. Geçiş süreçlerinde oluşturulan stratejiler ve taktikler insanlığın kader çizgisini belirler.
Son iki asrın oluşum ve kırılma yolları izlerse bu yüzyılın yani XXI. asrın nasıl bir çağ olacağını tahmin etmemiz mümkün olur. XIX. yüz yılı resmi olarak başlatan olay 1789 Fransız ihtilali olarak bilinir. Yüz yılın oturmasını belirleyenler 1830 ve 1848 İhtillalleridir. XX. yüzyılın başlanması 1. Dünya savaşı olarak kabul edilse de yüzyılın oturması 1919 Paris Barış konferansı ile olur. Her iki yüzyıl değişmelerinde gözüken özellikler önce ki asrın üstün güçlerin bir sonra ki yüzyılın güçsüz devletlerine dönmesidir. Bu değişimlere hazır olmayan aktör ler o yüzyılda ya yok olur ya da birilerinin boyunduruğuna girerler. Yüzyıl oluşumlarını hisseden ve gören topluluklar değişim sürecinde bir sonraki yüzyıla hakim olurlar. 1919 sonrası İngiltere veya 1989 akabinde ABD durumu buna örnektir. Geçmişin silik ülkeleri veya milletleri önüne çıkan şansları değerlendirerek devletlerini belli yerle re getirebilirler. XV. XIX. yüzyıla kadar Osmanlı devletinin durumu bu merkezdedir. XIX. yüzyılın güç oluş çizgisine baktığımızda XVI. yüzyılda küçük bir Knezlik olan Rusya'nın XVII. ve XVIII. yüzyılda izlediği stratejisi (sıcak denizlere inme) sonucu karşımıza XIX. ve XX. yüzyılda küresel güç olarak çıkar.
Bu çalışmanın temel amacı Türkiye'nin XXI. yüzyıl oluşumunu yaşadığımız şu zamanda bu asırda nasıl söz sahibi olabilir sorusu na cevap üretmektir. Ayrıca strateji arayışlarının temel enstrüman olan nüfuz alanlarını real politik ekseninde canlandırmaya amaçlar Uluslararası ilişkileri belirleyen temel gösterge güçtür. Morgent hau'nun ifadesiyle ‘güç insanın insan üzerinde denetimini kuran ve sürdüren her şeyi içine alır. Bu nedenle güç bu sonuca hizmet eden ziksel şiddetten ne anlatılması zor bir aklın diğerini kontrolü gibi psikolojik bağlara kadar her türlü sosyal ilişkileri kapsamaktadır.’ ( Güç ten maksat hakimiyetin devam ettirilmesidir. Hakimiyetin devamı için geliştirilen teknikler stratejiyi tanımlar. Strateji oluşturmadaki temel parametreler coğrafya (mekan, jeo), tarih (tecrübe, birikim), dil, din dir. Strateji bu veriler ışığında kurgulanır. Coğrafya staretejiyi oluş turmadaki önemli etkendir. İnsanları karakterlerinden giyimlerine dillerinden yaşam tarzlarına kadar etkiler. Coğrafyayı yani ‘sahayı’ tanımadan oyun kurulmaz.
Kitap’ın amacı Türkiye'nin XXI. yüzyıldaki ‘Dünya Stratejisi’ için gerekli alanlardan biri olan ‘Sorunlu Türk Bölgelerini’ tanımlayıp buralar yönelik stratejik öngörüler yapmaktır.
Sorunlu Türk bölgelerinden kastedilen ‘Türk Dünyası’ diye tarif edilen Orta Asya'daki devletler ile oradaki jeopolitik boşluk alanları değildir. Bu alanların yanında tarihsel süreçte AfroAvrasya eksenin de kurulan Türk devletlerinin bıraktıkları izleri takip etmektir. Ayrıca Viyana ötesinde sayıları milyonları bulan Avrupalı Türkleri de içine alan geniş bir coğrafya tanımlanmaktır. Sorunlu Türk bölgeleri tanı mı, Çin seddinden Londra'ya Kuzey Afrika'dan Kafkasya steplerine kadar geniş mekanda strateji ve nüfuz algılanmasının yapılmasıdır.
Sorunlu bölgeler tabirini açmak gerekir. ‘Sorunlu’ kelimesiyle bu yerlerde hep problem mi var? sorusunun yanında, sorunun kaynağı buralardaki Türkler mi? ikileminin ötesine giderek, ‘Sorunlu Bölgele ri’ anlamak, algılamak ve anlamlandırmak gerekir. Jeopolitik boşluk alanlarını ortaya koymak için bölgelere, orada yaşayan Türklerle birlikte koordineli politikalar geliştirmektir. Çalışmanın amacı sadece Türk unsuru çıkarıp stratejiyi onların üzerine kurmak değildir.
Sorunlu Türk Bölgeleri Avrupa’dan Asya'ya Çözüm Önerileri Projesi, Kocaeli Üniversitesi Ulusla arası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans Öğrencileri tarafından yaklaşık iki sene boyunca şahsımın koordinatörlüğünde gerçekleştirilmiştir. XXI. yüzyılda Türkiye'nin oluşturma si gereken ‘Dünya starejisi’nin Sorunlu Türkler bölümü proje kapsamında şekillendirilmiştir.
Değişen Dünya şartları ekseninde sorunlu Türk bölgeleri tanımla nıp çözüm önerileri hazırlanırken alan olarak ‘Avrupa'dan Asya'ya’ ekseni tahlil edilmiştir. Viyana'ya kadar giden Türklerin Balkan harbleriyle çekildikleri Avrupa kıtasına XX. yüzyılda tekrar girdikleri görü lür. Bölgeye bu sefer işçi statüsünde girerler. Uç nesli tamamlayan Türkler artık geri dönmemektedirler. Karşımıza yeni bir Türk tipi çi kar. ‘Alman Türkleri’ dediğimiz ‘Avrupalı Türklerin Siyasal Kimliği’ Arş. Gör. Zübeyde Yarma tarafından tahlil edilir. Soğuk savaş sonra SI Avrupa'da Yugoslavya'nın dağılması çerçevesinde yaşanan insanlık dramı olan Bosna Hersek krizine paralel olarak Kosova'daki Türklerin durumu ‘Dağılan Yugoslavya Kosova Ekseninde Türk Olma Bilinçi’ Hamza İlbeği'n kaleminden değerlendirilir. Bulgaristan, bir zamanlar binlerce Türk'ün Belene adası kamplarına sadece Türk olduklanı için sürülüp öldürüldükleri yerdir. Bulgaristan 1989 sonrası fark li noktalara gelir. AB ülkeleri arasına giren Bulgaristan'daki Türklerin yaşamları Mete Uluyurt tarafından “Bulgaristan Siyasi Yaşamının Değişmeyen Aktörleri Türkler” makalesinde incelenir. Özellikle bir siya si model olarak gelişen ‘Hak ve Özgürlükler’ hareketi bu çalışma da tahlil edilir. Hakan Baş, ‘Türk Yunan İlişkileri Işığında Batı Trakya Sorunu Çözüm Önerilerini değerlendirir. Soros'un Açık toplumu ile ABD'nin Gürcistan benzeri yapılan ‘Turuncu devrimi’ yaşayan Ukrayna'da Türklerin vaziyeti nasıldır sorusu Halit Ünkazan’ın çalışması ‘Ukrayna'daki Kırım Türkleri Sosyal Kimlik Mücadelesinde analiz edilir. Burcu Çoban, ‘Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri Çerçevesinde Kibris Sorunu Konusunda Politika Önerileri’ni anlatırken, Kemal Evcioğlu ‘Kafkasya'daki Bölgesel Aktörler Açısından Çeçenistan Sorunun Analizini, Ümit Ertuğrul da ‘ABD'nin Irak'a Müdahalesi Eksenin de Kerkük Türkleri’nin yaşadıklarına karşılık Türkiye'nin geliştirmesi gereken tezleri kaleme alırlar. Şule Yanar, ‘Azerbaycan'da Elçibey Döneminde Azeri Türk Kimlik Oluşumunu, Arş. Gör. Elif Arslan ise ‘Vatanlarına Dönemeyen, Son Türk Topluluğu Ahıskalı Türklerin çektiklerini bize anlatır. Yrd. Doç. Dr. Meriç S. Ertekin ise ‘Türk Cum huriyetleriyle Türkiye Arasında Soğuk Savaş Sonrası Oluşan Ekonomik İlişkileri anlatırken, Metin Önel de ‘Çin'in Etnik Politikaları Çerçevesinde Doğu Türkistan sorununu tahlil eder.
Biz, XXI. yüzyılda Türkiye'nin bölgesel güç sınırlarını aşmış, ‘Sü per Güç’ çerçevesini çizen ve ‘Dünya stratejisini yüzyıl sonunda tamamlayan bir devlet olmasını istiyoruz. O günlerdeki siyasilere ‘Dünya Stratejik’ hamleleri yapmaları için gerekli verileri akademisyenler olarak vermek istiyoruz. “Genlerimiz bize büyük oynamayı emrediyor” şuuruyla üzerimize düşen görevi yaptığımız kanaatindeyiz.
Sabırlarından dolayı Değerli eşim Ayşegül Günay'a bu çalışmayı basıp Türk kamuoyuna ulaşmasına vesilen olan IQ yayınevi sahibi vefakar dost Adem Sarıgöl kardeşime en derin sevgi ve şükranımı sunarım. |
|